Tuzlu suyun iyileştirici yanından ilham alan küratör Carolyn Christov-Bakargiev müzelere, otellere, bankalara, otoparklara, bahçelere, okullara, hatta denizin ortasına yayılarak gerçekleştiriyor 2015 İstanbul Bienali’ni.
Resim, heykel, müzik gibi sanatları meydana getiren geleneksel malzemelerin yanında günlük kullandığımız eşyalara başka anlamlar yükleyerek onları da bir sanat eseri haline dönüştüren kavramsal akıl, sanatı elitize eden, kutsayan anlayışa anarşist bir yaklaşım getirerek; izleyicileri bambaşka bir maceraya davet ediyor; hatta sergiden sonra çöp olacak işler üreterek sanatın kalıcılığı efsanesiyle bir yandan da dalgasını geçiyor. Eserlere “iş” diyerek kavramsal sanatın alışık olduğumuz sanattan farkının da altını çizmiş oluyoruz. Bu yüzden bienali zihin açan, kavramları tekrar düşünmemizi sağlayan; dünyayı, hayatı, insana dair olan her şeyi politik ve şiirsel olarak anlamamızı sağlayan yapıbozum bir bakış olarak algılamak en doğrusu…
Bienal lise öğrencileri için “zor” bir etkinlik gibi düşünülse de sanatın yetenekle ilişkisinin zayıfladığını görmek; artık fikrin, dünyaya ve insanlara söylecek söze sahip olmanın önem kazandığına şahit olmak; öğrenciler için yepyeni ve şok edici bir deneyim.
11 ve 12. Sınıfları kapsayan bienal gezisi İstanbul Modern ve Galata Rum Okulu’nda rehberler eşliğinde yapıldı. Çağdaş sanatın yeni dilinden, bienalin kavramsal çerçevesinden, işlerin politik, tarihsel göndermelerinden, ne anlatmak istediklerinden; aşktan, savaştan, insan haklarından, bilimden, mitolojiden bahseden rehberler ve yüzlerce eserle iç içe olmak, sanatın insanı nasıl değiştirip eğitebileceğini bir kere daha gösterdi. İstanbul’da gerçekleşen en büyük sanat etkinliği olan bienale katılmak, yeni sanatın dilini çözmek; öğrencilerde çok önemli bir şeyin parçası oldukları duygusu uyandırdı.
1500’den fazla eserle otuza yakın mekanda İstanbul’u sanat ablukasına alan 2015 Bienal’i tuzlu suyun üstünde hepimizin ruhuna, akına, sağlığına ama en çok da “yetiştirmekle” sorumlu olduğumuz çocuklara iyi gelecek.