Geçtiğimiz hafta boyunca, Türk kökenli Fransız fotoğrafçı Bekir Aysan’ı, kendi sergisi öncesinde, 11. Sınıf öğrencilerimizle gerçekleştireceği fotoğraf atölyesi nedeniyle okulumuzda ağırlamanın mutluluğunu yaşadık. Öğrencilerimizin fotoğraf sergisi önümüzdeki 7 Haziran’da gerçekleşecek.
Kendisine yönelttiğimiz sorularla, lisemizle ortaklaşa olarak gerçekleştirdiği bu projeyi daha yakından tanımak istedik.
Bize kendinizi birkaç kelime ile tanıtabilir misiniz?
Merhabalar, İstanbul’da doğdum. Fransa’da mesleğim olan fotoğrafçılık ve animasyon filmleri yönetmenliğini yapıyor ve orada yaşıyorum. Şu anda birkaç sergim farklı ülkelerde geziyor ve birkaç senedir video animasyon, compositing, 2Dve 3D eğitimi veriyorum.
Lisemizin 11.sınıf öğrencileri ile hangi projeyi gerçekleştiriyorsunuz?
Benim fotoğrafçılık yaklaşımım hemen hemen her zaman eğlenceli ve diğerine yakın olmayı amaçlamaktadır. Burada “Kafasız Bedenler” projesi ile öğrencilerden, başlarına geçirdikleri kese kağıtları ile poz vermelerini istedim.
İsimsiz olmak, bir şeyi sadece vücudumuzla ve çevremizle anlatmak zor bir çalışma, kaldı ki ‘selfie’nin hükmünü sürdüğü bu dünyada. Fikir, model kadar seyirciyi de sorgulamak, fotoğrafın ne anlattığı ve mesajının ne olduğu üzerine kafa yormakla ilgili. Bir bireyin başı görünmez olunca neler oluyor? Kafasında neler oluyor? Bakanın aklından neler geçiyor? Cevaplar her bir birey için ayrı. Yol açık ve öğrenciler istedikleri yolu kullanabilirler; şiirsel, politik, esprili, absürd…
Kadraj ve resim kompozisyonu oluşturma dersi ardından öğrenciler ellerinde fotoğraf makineleriyle sınıfları, bahçeyi, ofisleri ve koridorları, okulun her köşesini, kafasız bedenler temasına uygun fotoğraf bulmak için kullandılar.
Haziran ayında tekrar gelip kendi serginizi açacaksınız. Bize biraz bu serginizden bahsedebilir misiniz?
Florence Klein, Brükselli bir oyun yazarından esinlenerek “Ben Yıldız Bir Dansçıyım” başlıklı bir fotoğraf çalışması. Kendisi, benden vücudumuzla bizim ve rüyalarımızın arasına giren duvarları simgeleyen bir dizi fotoğraf istedi. Bu sebeple ormanda tutu kıyafetleri ile vücutları baleye uygun olsun olmasın kadın ve erkeklerin resimlerini çektim. Amaç insanların kendilerini hapsettikleri kimlikleriyle kodlarıyla oynamak ve herkesin içindeki zarafeti, mutluluğu ve samimiyeti ortaya çıkarmaktı.
Saint-Michel Lisesindeki bu deneyimi nasıl nitelendirirsiniz?
Paylaşım ve ışık aklıma gelen iki kelime:
Paylaşım, benim için değerli bir kavram, Fransız kültürü ile karşılaşınca bana daha da faklı dokunuyor ve kendimi gerçekten Türkiye’de hissediyorum. Burada, Saint-Michel Lisesinde bu iki kültür kesişip bilgi aktarımı oluyor ve kültürler gerçek anlamda buluşuyor.. Işık” kavramına gelince aynı aydınlanma çağı gibi. Fotoğrafın oluşması için gerekli olan esas şey, İstanbul’un güneşi.