Üç yıldan bu yana iletişimde olduğumuz, uzun süredir çeşitli kampanyalarla desteklediğimiz Gaziantep Mareşal Fevzi Çakmak Ortaokulu için, Deniz Öğretmen’den gelen yardım talebi ile tekrar yola koyulduk. Sadece Sosyal Yardımlaşma Kulübümüz değil, tüm okul özveri ile çalışarak tahmin edebileceğimizden de fazla para topladık.
12 Ocak Cumartesi günü dört öğrenci ve iki öğretmen ile Gaziantep’e yola çıktık. Bizleri nelerin beklediğinden ve nasıl bir manzara ile karşılaşacağımızdan habersiz heyecanlıydık.
Geleceğimizi günler öncesinden öğrenen öğrenciler, cumartesi günleri çoğu okula gelmemelerine rağmen bizleri karşılamak için oradaydılar.Okula ulaştığımızda kalabalık bir öğrenci grubu coşkuyla bizleri karşıladı. Tarif edilemez bir duygu seli ve coşkuydu bu.
Öğrencilerin okul dışında yaşadıkları bölgesel zorluklar, hayatta kalma mücadeleleri konuşuldu.Okulun fiziki şartlarına gelince, kırık sınıf kapıları ya da kapısız sınıflar, taşlandığı için tel örgülerle çevrili dış pencereler, hırsızlık önlemi nedeniyle demir parmaklıklar ardında bulunan kantin ve ısınmayan buz gibi,bahçesinde ağaç olmayan ve kırık sıralardan ibaret bir okul.
Ve tüm bunlara rağmen, öğrencileri için bir şeyler yapmak adına çırpınan, çabalayan idealist bir Türkçe öğretmeni, Deniz Öğretmen…
Kendileri ve imkanları küçük fakat koskocaman yürekli güzel çocuklar…Onlarla tanışmak, kucaklaşmak ve bu imkansızlıklarına rağmen bu kadar sıcacık yüreklere, sevgiye sahip bu güzel insanları tanımak unutulmayacak bir deneyimdi. Bu,kendimize bakmayı, içinde bulunduğumuz şartlarımıza bakarak şansımızın büyüklüğünü, şartlarımızın zenginliğini görmemizi sağladı.Şartlarımızı ihtiyaç sahibi olan diğer okullar, öğrenciler ve yüreği eğitim için seferber olmuş olan öğretmenlerimiz ile paylaşmak adına elimizden gelenin fazlasını yapmamız gerektiği gerçeğini gösterdi.
Her iki öğrenci grubu için de çok güzel deneyimler yaşandı. Bir kez daha gördük ki insanların en büyük ihtiyaçlarının giysiler ayakkabılar değil, sevgi,barış ve dayanışmaydı. Belki kıyıya vuran tüm deniz yıldızlarını kurtaramazdık ama birkaçını yeniden denize ulaştırabilirdik.
Konfüçyüs’ün dediği gibi: Karanlığa söveceğine, bir mum da sen yak.