Geçtiğimiz yıl, Model Birleşmiş Milletler (MUN) zevk alarak yaptığım işlerden biri haline geldi. Yaptığım araştırmalar, yazdığım belgeler ve konuşmalar, temsilci olarak konu üzerine tartışmam, MUN’e her geçen gün beni daha çok bağladı. Bunların yanı sıra, ilk günden itibaren edindiğim ve bu güne kadar süren güçlü arkadaşlıklara sahip olma şansım oldu. Tüm bu öğrendiklerim beni daha farkında kıldı, çünkü benden belki bu güne kadar aklıma gelmeyecek bir konuda tartışmam istendi. Beni tarih, politika, ekonomi, kültür, ırk, cinsiyet ve daha birçok şey konusunda diplomatik bir biçimde zenginleştirdi. Kazandığım bunca şey gelecek ile ilgili olan kariyer ve okul planlarımı bile etkiledi.
Hayatınızı bu kadar büyük bir şekilde etkileyen bir konudan bahsedince, aslında bulunduğunuz noktada ne kadar şanslı olduğunuzu fark ediyorsunuz. MUN’i özgeçmişine koymak isteyen herkese hep sonuna kadar destek verdim, veriyorum çünkü ne olursa olsun, bir şekilde liderlik öğreniyor, her yaş ve alandan insanlar gösteriyor, en önemlisi günümüz dünyasındaki ülke profilleri, dünya liderleri ve büyük fikirleri gösteriyor. Saydıklarım sonrasında önünüze gelen haber ve durumlar üzerine karar verebiliyor, düşünebiliyor, yargılayabiliyorsunuz.
MUN’e olan büyük desteğim, delegelik yaptığım 9 ödüllü konferans sonrası, oturum başkanı olma şansına sahip oldum. Oturum başkanı olmak hayal ettiğimden çok daha güzel bir pozisyondu. Deneyimimden bahsetmem gerekirse, Nesibe Aydın Model Birleşmiş Milletler konferansı, Ankara’da, komitedeki delegelerimizin çoğunluğunun ilk delegeliği olması dolayısıyla sürekli bir yönlendirme yapması gereken konumdaydım. Benim pozisyonum, konuyu tanıtmak, oturumu delegelerin rahat edeceği bir şekilde prosedüre uygun olarak yürütmekti. Konferans sonuna dek büyük bir kriz veya terslik çıkmasa da, yönlendirmenin en son noktasında olmasına rağmen, delegelerin ilk seferi olması çıkan belgelerin başlangıç düzeyinde olmasını beraberinde getirdi. Konunun hümaniter bir konu olması bu problemi ortadan kaldıran unsur oldu. Bunların yanı sıra oturum başkanı olmanın getirdiği akademi toplantıları, bu toplantılarda komite ve delegelerin genel durumunu konuşmak en çok zevk aldığım şeylerden biriydi.
Konferans boyunca, bunca delegelikten sonra, masanın diğer tarafında olmanın nasıl bir his olduğunu görme şansına sahip oldum. Aynı zamanda bir oturum başkanının gözünden, ideal bir delegenin nasıl olabileceği hakkında küçük notlar aldım. Kısaca, genel olarak MUN ve ilk oturum başkanlığımı yaptığım bu konferans bana kişisel ve akademik hayatımda sayısız özellik kattı. Bu andan itibaren, vaktim ve şansım oldukça MUN’e devam edeceğimi söylemeliymişim gibi hissediyorum. Böylesine inanılmaz bir aktiviteye destek veren bir okulda olmak ve bu şansa sahip olmak beni minnettar bir durumda bırakıyor.
Hande Şengüler